Quaerere
varoluşun ilk gününden beri
tüm arayışlar
sere serpe koynunda uyuyorken güneşin,
karınca misali çırpınıyor tüm insanlık
resimlerde, notalarda, sahnelerde,
en çok da kelimelerde..
kozmos'un beşiğinde doğup ölürken yıldızlar
bir asra bile sığmayan insan ömrü içinde
yüz milyar kadar nöronla
şahit tutulduk olan biten her şeye
tat, koku, özlem ve acı içeren
gerçek bir simülasyon;
özündeyken ötesi olmayan
dışındayken anlamı yok olan
bir illüzyon içinde
nasıl kendimizi kandırabiliriz söyleyin!
gerçeğin üstünü eşya ile kapatmadan,
göklerdeki burçlardan medet ummadan,
kahve telvelerinde umudu aramadan,
şarabın verdiği hoşluğa kanmadan,
"izm"le biten herhangi bir ideolojiye saplanmadan
ve hazlar uğruna hormonların kölesi olmadan,
nasıl?
bilgece sözler,
keşifler, deneyler, formüller..
peki ya sonra?
soru soranlar,
ayrı ayrı yolculuğa çıkarlar ve
“hiç oldum” kavşağında rastlaşırlar
aralarında grinin tonlarında bir sürü patikanın aşındığı,
birinde sabır ve minnet
diğerinde isyan ve nisyan olan
siyah ve beyaz iki yol ayrımından birini seçerler.
yol yürümek içindir azizim,
yolda durulmaz.
kötülüğü yok edebilir misin
kendini susturabilir misin
nefesini tut!
soluksuz kalabilir misin?
ah kibrimiz
aciz ellerimiz
ah biraz kan, biraz kemikten ibaretken
yeryüzünde tanrıcılık oynayanlarımız
***
Ey beden!
ışık sana maddeyi gösterdi
sadece bununla yetinebilecek misin?
***
Fotoğraf: Tuğba K. / Olasılıklı Tesadüf / 2020
Yorumlar
Yorum Gönder